Serdar Erener’le Bilgi Üniversitesi, Colors Of Bilgi kulübü adına yapılan röportaj.
2006 – rodin alper bingöl

Herkes seni “En yaratıcı reklamcı” olarak tanıyor… Geriye kalan Serdar Erener neler yapıyor?
Herkesin yaptığını yapıyorum aslında. Müzik dinliyorum, kitap okuyorum. Mesela değerli olduğunu düşündüğüm her şeyi okuyorum. Özellikle seçtiğim bir şeyler yok ama edebi eserleri pek okumuyorum.

Ben roman formatını sıkıcı ve yorucu buluyorum. Daha çok düşünce, felsefe kitapları okumayı seviyorum. Özellikle insan tabiatı ile ilgili bilgi ve bulgular benim dikkatimi çekiyor. Bunlar dışında ne yapıyorum? Düşünüyorum. Düşünsel birşeye zaman ayırmak bence çok önemli. Bunun dışında müzik dinliyorum. En beğendiğin, dinlemekten en çok zevk aldığın eser ne diye soracak olursan: Bethoven’ın ölmeden önce yazdığı “ yaylı çalgılar dörtlüsü” eserlerini çok beğeniyorum. Çocuklarımla vakit geçiriyorum. Uyumaya ve yemek yemeye zaman ayırmayı pek sevmiyorum. Çok fazla gece hayatı seven bir insan da değilim ben, gündüz hayatını seviyorum. Geceyi sevmem ama gece çalışmayı severim karanlığı sevmiyorum.

Okul hayatından ve reklamcılığa giriş sürecinden bahsedersek…
Ben ilkokulu Cağaloğlu’nda çok mütevazi bir okulda okudum. Öyle kolejlerden falan haberim yoktu. Daha sonar annem kolej imtihanları diye birşey çıkarttı başımıza. Beni bir yaz çalıştırdı sonra imtihana girdim, “ Robert Koleji”ni kazandım. İlk seneler çalışkan bir öğrenciydim daha sonra tembelleştim ben. Okuldan mektup geldi eve başka okula alın diye ama ben kör topal bitirdim Robert’i . . Daha sonra Ankara’ya “Siyasal Bilgiler Fakültesi”ne girdim ordan da Boğaziçi’ne geçtim. Okurken evlendiğim için bi yandan da çalışmaya başladım. Para kazanmam gerekiyordu. Müşteri temsilcisi olarak başladım reklamcılığa. Bir sure sonra yapılan şeyleri beğenmemeye başladım ‘Al sen yap’ dediler bana. Böylelikle oldu…

10 sene öncede yaratıcıydın… Her şeyin sürekli değişiyor olmasına rağmen şimdi de… Nelere borçlusun şu anı her zaman doğru yakalamayı?
Geçen gün bir arkadaşım bana’ben senin kadar sıkılan bir insan görmedim’ dedi. Belki de her şeyi aşırı sıkılmama borçluyum. ‘Neden’ ve ‘neden daha iyi olmasın’ sorularıyla yaşıyorum. Çocuklarıma da bunu öğretmeye çalışıyorum.

En son ne zaman bir reklam nedeniyle bir şey satın aldın?
En son bir ayakkabıyı çok beğendim fakat Türkiye’de bulamadım. Ben rahat ayakkabılar seviyorum, çok rahat gözüküyordu.

Seni en çok etkileyen marka ve etkilenme sebebi?
Son zamanlarda Adidas’ın tarzını değiştirmesini ve bunun derecesinin sonuçlarını hayranlıkla izliyorum. Adidas bundan önce demode olmuş bir markaydı fakat aynıanda bir sürü doğruyu birden yaptı. Tasarımlarını değiştirdileri muhtemelen üretim şekillerini değiştirdileri sunuş biçimlerini değiştirdiler. Burbery’I marka olarak çok beğeniyorum ve başarılı buluyorum.

Başarı için nasıl bir yol izlemek gerekiyor?
Bunu kibirli bir cümle olarak bulabilirsin ama her şeyin içinde en adaletsiz dağılan şey ‘akıl’. Bunun olması çok önemli. İkincisi: istek enerjisi. Ben ona iştah diyorum. Lokmayı yutabilecek diş yapısına ve çene kemiğine sahip olmakm gerekiyor. Kimisinin çenesi dar diş yapısı sağlam değildir. Kimisi inanılmaz bir genetic yapıyla dünyaya gelmiştir ama iştahı yoktur. Önemli olan donanım ve genetikle iştahı açmak. Bazen de başarıya ulaşmak için bir insanı zorlamak gerekiyor. Başarı için insanın zorlanması gerektiğini düşünüyorum. Başarı kelimesinden utanıyorum ben ne için bu kadar çabalıyorsun diye sorarsan: iyi yapma arzusu diyebilirim. Her şeyin arkasında çaba, gayret ve çok çalışmak var.

Neyin reklamı yapılır, neyin yapılmaz?
İnsanlara somut bir şekilde zarar veren şeylerin reklamını yapmam. Ama insanlar sigara paketinin üzerinde ‘sigara öldürür’ yazısını görüp hala içiyorlarsa bişey yapılamaz. Ama bayıla bayıla sigara reklamı yapmam. İnsanın beyninin doğal halini  değiştiren maddelerinde reklamını yapmak istemem.

Başarı nedir?
Başarı herkese gore değişen bir kavramdır fakat yukarıda anlattığım gibi bence başarı yaptığı işten mutlu olmayı başarabilen hayatında mutlu olan insandır.

Hiç inanmadığın yada yalan söylediğini düşündüğün bir ürünün reklamını yaptın mı?
Hatırladığım kadarıyla hayır. Söyledim gibi zaten insanlığın yararına olmadığını düşündüğüm bir ürünün reklamını zaten yapmam, yapamam.

Kendini başarısız bulduğun, bu işi beceremedik dediğin, tatmin olmadığın proje var mı?
Çok var tabi. Çok ünlü bir söz vardır “ Mükemmel iyinin düşmanıdır.”  İnsan cesaretli olduğu zaman yüksek noktaya sıçrayabiliyor. Korkak olunursa hiçbir şey olmuyor. Medeniyet pahalı hatalar yapma lüksüdür.

Neden genellikle Sinan Çetin ile çalışıyorsun?
Reklamlar küçük sinema filmleri. Burda hikaye anlatmanın doğru yollarını bulmak gerekiyor. Bu konuda Sinan Çetin’in İstanbul’da ki en donanımlı insan olduğunu düşünüyorum. İkincisi, biz yaptığımız işlerde tebessüm etmeye çalışırız. Komik an diye bir şey var filmcilikte. O anınhangi an olduğuna dair Sinan’la birbirimize çok yakınız. Kabiliyetli biri aynı zamanda. Düşüncelerimize ve fikirlerimize katkısı bulunan biri. Aynı fikrin ayrı köşelerinde durabilmek önemli işte ben onunla bunu yaşıyorum. 

Nelere para harcarsın?
Ben kitaptan ve müzikten başka pek bir şeye para harcamıyorum. Alışverişi çok seven bir insan değilim. Parayı genelde çocuklarım için harcıyorum.

Hedef kitlenin ne kadar içinde yaşayabiliyorsun?
Bazı insanların doğuştan empati kabiliyeti yüksek oluyor. Ve böyle insanların hangi sosyal sınıftan geldiği farketmiyor. Mesela Tolstoy bir kadın hakkında uzun bir roman yazıyor ve bütün dünya bu romanıı okuyor. Demek ki bazı insanlar bütün sesleri duyabiliyor. Reklamcılıkta böyle bir şey, iyi bir satıcıysan eğer insanların aklından geçen sesleri onları şaşırtarak sunmalısın.

Bir günün nasıl geçiyor?
Oldukça düzenli bir hayatım var. Sabahtan akşama kadar çalışmakla geçiyor. Düzen hiç bozulmuyor sadece  ama sadece çalışıyorum.

Reklamları izleyebiliyor musun?
Aslında televizyonu çok yakından takip edemiyorum. Çocukluktan kalma bir alışkanlık sanırsam daha çok gazeteleri takip ediyorum.

Zor ve yoğun bir hayatın var, hayata karşı motive eden şeyler neler?
Çocuklarımı gördüğüm zaman resmen şarj olmuş gibi oluyorum. Okuduğum bir şey beni heyecanlandırdığı zaman daha fazlasına katlanamıyorum o bana yeterli oluyor.

Reklamcılık bir illüzyonsa, doğruları söyleyen reklam var mı yoksa hepsi birer kandırmaca mı?
Reklam bi illüzyon değil. Reklam insanoğlunun ilk çanağı, ilk kılıcını, ilk mızrağını yaptığı zaman üzerine yaptığı süslemeler. Onları olduğu gibi bırakmıyorlar. Cansız    eşyayı bir türlü işlemek reklam. Bir markanın reklamı hiçbir zaman somut değil,

Soyut. Markayı saran her şey yok her şey bir doğrudan geçerek algılanıyor. Onun kendisi diye bir şey yok her şey bir doğrudan geçerek algılanıyor.

Bir filmin en heyecanlı olduğu yerde reklamla kesilmesi…
Rahatsız ettiriyor beni de tabi ettirmez olur mu? Reklam tanımı gereği insanların bir şeyi izlerken dikkatini çekmektir. Ürünün reklam filmi ile beğeni toplaması ve müşteri çekmesidi. Beğenilmek ve dikkat çekmek,ürünü satabilmek için reklam gerekli tabi.

İşle ilgili kuralların var mı?
Hiç bir kuralım yok. Zaten kurallı bir iş değil bizimkisi. Her durum her problem kendi fırsatlarını barındırıyor içinde. Ama yapamayacağım, elimin gitmediği işler olabilir. İnsanlara zarar verdiğini düşündüğüm bir şeyin reklamını yapmam kolay kolay. Kural demeyelimde her zaman tek bir şey talep ederim, kör bir güven. Beni en az %70 özgür bırakın, markanızı meşhur, sizi zengin yapalım…

Yaratıcılığın ve mutluluğun en önemli parameresi nedir?
Beni yaptığım bir işi beğenmek hatta sadece kendi yaptığım değil herhangi birisinin yaptığı gerçekten iyi olan bir işi bile görmek beni mutlu etmeye yetiyor. İnsanoğlunun olağanın üstüne geçtiği her durumda ne iş yaptığı da önemli değil ben mutlu oluyorum bunlara tanık olduğum zaman… Rodin’in heykeli de beni heyecanlandırır, bir snowboardda sizing derginizde. Yukarıya bakmak gerekli aşağıya değil. Aşağıya bakmak zayıflık.

Son olarak öğrencilere önerilerin ne olur?
Reklamcı olmak isteyen arkadaşlar bu işin donanımının kendilerinde olup olmadığını çok iyi kavramalılar. Eğer bunu önemsemeden sadece özendikleri için bu sektöre girmeye kalkışırsalar vasat bir reklam eğitimi almış insan olarak ortaya çıkarlar ve asla ilerleyemezler. Kendilerine reklamcıyım deyip bu işi aslında küçümseyen insanlar var. Bu böyle olmaz. En önemli şey insanın kendisini iyi tartması. Üniversitede sadece bu bölümü okumak insanı reklamcı yapmaz. Bir ajans ortamında mutlaka bulunup, bu işlerin nasıl yapıldığını izlemek gerekiyor.

Rodin
Bilgi Üniversitesi / Colors of Bilgi kulübü adına yapılan sohbet
22.06.2006