Zaman akışında kayboldu düşünceler, düşlediği gibi olmadı; yenemedi işte vurgun saatleri. Yorgun, soluksuz gecelerde tutunmaya çalıştığı senli kelimeler direncine zehir gibi işleyerek her geçen dakikada düşürdü onu…

Şarkıları var, tekrar tekrar dinlediği şarkıları, kendini soyutladığı, ‘zamanın efendisi benim’ dediği, sonra sustuğu; kaybolduğu düşlerinin.

Dünya konuşuyor, o dinliyor. Çoğu zaman olduğu gibi fikir kovalıyor düşüşlerinin, üşüşmelere dönüşmemesi için. En çok gece evresinde yakalıyor fikirleri, günün. Yani replik aldığı, gece oluyor. Monolog olsa da onunkisi, hayali bir ses var işte; genelde olumsuz duyumsadığı..

Zamanı tanımlayamıyor kişilere,
Ağır yargıyla bakıyor ‘sen’lere,
‘Ben’ olamadı ki, ‘sen’ olsun diyor..
Ne hacet.. veya hacet nelere?

Demlendiği geceden sabaha uzayınca, daha bir başka ‘kendi’lik duygusu; yıldızlar sönüyor, ay çekiliyor, replik aldığı gece düşüyor  sadece o kalıyor. Güneşin ilk ışıklarından olsa gerek, hayali ses de susup, pus oluyor.

… Ve yine aynı gün evreleri, yine kendine sarıyor.

Son.

İşte biz böyle, hala inanan ve umut ile bekleyen, hikayeler kovalayan, yeni yüzyıl çocuklarıyız…

Köylerimiz uzak, köy masallarımızı, küçücük beton evlerimize sığdırmaya çalışıyoruz…

Küçük hesaplar yaparak, anlık mutluluklar yaşayarak, büyük mutlulukları, huzurları yakalayamıyoruz…

Yağmur olmadan ıslanmaya çalışıyor, gerçek yağmurun biz olup gürleyerek yağabileceğimizin farkında bile olmuyoruz.

Bazen arınmamız gerektiğini hisseder ve kelimeleri uykulara boğmak isteriz. Ve inadına, rüyalarımıza uçan kelimeler girer.

Bazen arınmamız gerektiğini hisseder ve müziği açarız. Canımız çok yanmasın diye de sesini kısar, gene kendimizi kandırırız.

Ve anladım ve gördüm ki; küçük hesaplar ve büyük mutluluklar arasında ters orantı var… Küçük hesaplar tersi oranda sizi agırlaştırıp battıkça batırırken.. emekle gelen büyük mutluluklar, sarılarak izlenen filmler, bir omuzda dökülen göz yaşları, ağızdan içilen şaraplar, beraber açılan gözler, çirkin sesinizle fısıldanan şarkılar, uyurken birbirine dolanan ayaklar, beraber yapılan yemekler, saçınızı okşayan bir el ve samimi olan herşey sizi huzura erdirerek hafifletiyor.

Hafiflemek lazım.