Altın Portakal’dan beri bir türlü adapte olarak işe ve hayatıma yoğunlaşamadım. Ne tam bir dinlenme, ne de tam bir işleri tamamlama isteği.. bir med cezir durumu. Zamanın akışının nedenimidir yoksa sonucumudur?

Antalya da fark ettim ki ben çok değişmişim. Bir o kadarda aynıyım. Geçen gün dediğim gibi değişmek zordur, bazende herşeye rağmen aynı kalabilmek.  Hayat bazen öyle şeylerle karşı karşıya bırakıyor ki çatır çatır eziliyorum karşısında… ne kadar aynı kalmak istesemde oksijen tüpü ihtiyacı duyup şekilden şekle giriyorum.

Bir varmış… bir yokmuş… ile başlayan cümleler kurmaktan ne kadar şikayet etsem de sanırım hayatım bir var olup bir yok olan varlık ve olgulardan ibaret… Çok değiştim… bir o kadarda aynıyım. Tıpkı su gibi.. hayatın yarattığı duruma, kaba göre şeklimi alıyorum. Fakat özümü hiç kaybetmiyorum.

Alkolü tüketimini severim. Eskiden vodka, mohito vs içerdim… artık sadece Jack Daniel’s içiyorum. Özel gecelerde ise şaraptan başka birşey içmiyorum. Film izlemeyi severim. Eskiden vakit geçirmek için film izlerdim… artık sadece bana birşeyler katacağına inandığım, bana birşeyleri sorgulatacak, geçirdiği güzel vakit kadat kafamıda karıştıracak filmleri izliyorum.

Tıpkı bunlar gibi gülmeyi severim. Gülüşüm hala aynı… fakat güldüğüm şeyler değişti. Bazen insana gülüşünüde değiştirmek istiyor fakat bazı şeyler ısrarla değişmiyor. Değiştirilemiyor.

Öyleki bazen öyle acıyor ki insanın içi, o acıyla, değiştim sanıyorsun. Umutların azaldı sanıyorsun, hayallerini değiştirmeye kalkıyorsun. İnançlarını sorguluyor ve vazgeçmek istiyorsun. Bir yerlerde duruyormuş sadece onlar… tıpkı ışık bekleyen tohum gibi… ışığı gördüğü anda büyüyen.

Altın portakal kapanış gecesi üstümde bir bitkinlik vardı. Hem yorgun, hemde gittiğim andan itibaren gördüğüm bir çok şeyi bünyemin kabül etmemesine rağmen “hayat böyle sorgulama sen işine bak” savaşı veriyordum içimde. Ama öyle birşey olduki saçma sapan şekilde Bora’nın ısrarı üzerine bir partiye gittik. Oda ne… 2:30 da gittiğim partiden sabah 6’da bitmesini hiç istemediğim bir konuşmanın içinde… olduğum, yer ve zaman anlamını yitirmiş bir biçimdeydi.

Odama gittiğimde mutluydum… bora çoktan uyumuştu. Ne sabah, ne iş, ne yorgunluk hiçbirşey umrumda değildi. Hayatımda birşeyler değişmişti fakat gördüm ki ben aynıydım. Özümde.

İnsanın bazen aracı değiştirsede amaç değişmemeli bunu öğrendim. Aşık olunan insan değişsede, her biten ilişkide inançlar azalıyor gibi gelsede aşk’a bakış değişmemeli. İlk baştaki saflığını, masumluğunu korumalı. Özünde aynı kalmalı. Benim için bazı şeyler böyle bunu gördüm.  Hala aynıyım.

Bir işle uğraşırken iflas etsende, herşey kötü gitsede yeni bir işe başlarken heyecanın yine arkanda olmalı, yine aynı tutkuyla sarılabilmelisin. Hayattaki tutkun değişmemeli, tutku nedenlerin değişsede.

Gördümki bazı şeyler hayatta değişmiyor olsada bazı şeylerde bir zilin çalmasındaki 1 saniye içinde değişebiliyor. Bir aşk bir iğrenmeye, bir fotoğraf mutlu ederken hiçbirşey ifade etmemeye, yaşama amacınız birisini mutlu etmekken amacınız o olarak kalıyor fakat mutsuzluğu üzerine yoğunlaşabiliyorsunuz. Hayat bir o kadar değişken yaşanırken, bir o kadarda aynı kalıyor.

Hayat gittikçe basitleşiyor, algılar, kavrayışlar kolaylaşıyor ne sevdiğinden istediğinden hala tam emin olmasanda ne istemediğinden olan eminliğin alanı daraltıyor, şansını yükseltiyor.

Yaşamayı hala çok seviyorum, sevdiren şeyler değişti fakat ben hala aynıyım.

Bazen zoraki ve acı verici olsada aynı kalmasını istediğiniz özünüzün aynı kalıp bozulmaması için hayatınızda olan bazı şeyleri degiştirmek gerek.

Değişimin içindeyken geride bıraktığın seni düşünmek lazım, ne kadar gittiğini anlamak için ileride olacağın sana bakarak ölçemezsin, ölçsen de gelecek hala değişkendir, geçmiş ise yaşanmış ve sabitlenmiştir.